AGİT Astana Zirvesi Dönüşü İstanbul Atatürk Havalimanı'nda Yaptıkları Açıklama

02.12.2010
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Değerli Basın Mensupları,

Dün ve bugün Kazakistan'ın Başkenti Astana'da düzenlenen Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi'nin ardından yurda dönmüş bulunuyorum.

Bilindiği üzere AGİT, soğuk savaş sırasında doğu ve batı blokları arasında düzenli diyalog tesis etmek suretiyle gerginliği azaltmak maksadıyla Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı adı altında kurulmuştu, 1970’li yıllarda. Bugün daha ziyade erken uyarı, çatışmaların önlenmesi, kriz yönetimi ve çatışma sonrası rehabilitasyon alanlarında faaliyet göstermektedir. 56 üyesi olan AGİT’te üç ana çalışma alanı vardır. Bunlardan birisi siyasi-askeri, diğeri demokrasi-hukuk-insan hakları, diğeri de ekonomi ve çevre alanlarıdır. İşte bütün bu alanlarda bu zirvede görüşmeler, konuşmalar yapıldı.

Astana ziyaretinin en önemli sonucu; şüphesiz AGİT katılımcısı ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının İstanbul Zirvesinden sonra, 11 yıl sonra tekrar bir araya gelmiş olmalarıdır. Zirvede üye ülkeler, AGİT’e verdikleri önemi, ortak ilke, değer ve yükümlülüklere bağlılıklarını ve Teşkilatın 21. yüzyılın riskleriyle mücadele rolünü ve nasıl yapacaklarını teyit etmesi açısından önemlidir. Bu çerçevede ben de yaptığım konuşmada bütün bunlara değindim ve bu ilke ve prensiplerin bugün de geçerli olduğunu vurguladım.

Zirvede komşu coğrafyamızdaki Güney Osetya, Yukarı Karabağ ve Transdinyester gibi ülkemizi de yakından ilgilendiren ihtilafların çözümü konusunda tüm üye ülkelerin kararlılığı bir kez daha teyit edilmiş oldu.

Dost ve kardeş Kazakistan, 2010 yılında sürdürdüğü AGİT Dönem Başkanlığını böyle başarılı bir zirveyle taçlandırmıştır. Astana Zirvesi’nin Teşkilat tarihindeki dönüm noktaları arasında İstanbul Zirvesiyle birlikte örnek bir başarı şeklinde anılacak olması, tabii ki bizim için de gurur kaynağıdır.

Zirve vesilesiyle Kazakistan, Rusya, Azerbaycan, Arnavutluk ve Macaristan cumhurbaşkanlarıyla; Vatikan Devlet Sekreteri -ki başbakan düzeyindedir- İngiltere Başbakan Yardımcısı, AGİT Genel Sekreteri ve Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası Başkanı ile de ikili görüşmeler yaptım. Bu görüşmeler, gerek ikili gerek ülkemizi ilgilendiren çok taraflı konuların ilk elden değerlendirilmesi şeklinde olmuştur ve gayet faydalı olmuştur.

Astana’da AGİT Genel Sekreterliği görevine biliyorsunuz benim Avrupa Güvenliği Özel Temsilcim, Büyükelçi Ersin Erçin’i aday gösterdik. Bu son 6 ay içerisinde İstanbul’da birkaç zirve oldu, en son NATO toplantısında da ve Astana’da da Sayın Büyükelçiyi bütün muhataplarıma, cumhurbaşkanlarına tanıttım ve Genel Sekreter adayı olarak hepsinden destek istedim. Ümit ediyorum ki, önümüzdeki dönem içerisinde bu başarıyı elde ederiz.

Dolayısıyla, bu ziyaretimiz gayet verimli bir ziyaret oldu. Bir kez daha hepsine teşekkür ediyorum.

Soru: Efendim, basına yansıdı Sayın Aliyev’le yaptığınız görüşme malum, Wikileaks konusunda yaptığınız görüşmeyi bir de sizden biz dinlemek isteriz, Sayın Aliyev’in sözlerine dair. Ama asıl sorum; sizin AGİT’e gidişinizle ilgili, 1 Aralık’ta başlıyordu zirve, siz bir gün önce gittiniz. Gidişinizin ardından çeşitli değerlendirmeler yapıldı, zira 30 Kasım’da gittiğinizde YAŞ yemeği verilecekti, ilk kez YAŞ yemeği vermediniz. 29 Ekim resepsiyonuna dair askere olan kırgınlığınız şeklinde değerlendirildi, askere kırgın mısınız efendim?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Kırgınlık söz konusu olur mu, ben Başkomutanım. 4 saat yolculuk, 4,5 saat yolculuk, 4 saat de zaman farkı var. Şimdi daha birkaç gün önce Lizbon’dan geldik, yani büyük bir tempo içerisindeyiz. Ve biz buralara geziye gitmiyoruz, çalışmaya gidiyoruz. İşte görüyorsunuz kaç tane cumhurbaşkanıyla, kaç tane başbakanla görüşme yaptım ve orada birçok konuşmalar yaptık. Dolayısıyla, gördüğümüz insanlarla biz sadece hasbihâl etmiyoruz, ciddi meseleler konuşuyoruz. Şimdi herhalde hiç kimse benim Devlet Başkanı olarak gece uçakta uyumamam, sabah oraya saat 07.00'de inip doğrudan toplantıya gitmemi beklemezdi değil mi? Yani, bunlar gayet açık ortada. 4,5 saat yol, 4 saat de saat farkı. Ben sizinle basın toplantısı yapıp gittiğimde akşam yemekten sonra vardık biz. Bir gün önce varmadık, yani saat 9:30’da falan vardık. Sabahleyin de saat 09:00’da kalktık. Sabah saat 09:00’da kalkmamız demek, 4 saat geriye alırsanız, saat kaçta olmuş oluyor? Türkiye saatiyle 05:00’te de uyandık, 05:00’te de işe başladık orada, yani işe dediğim görüşmelere başladık. Beşte görüşmelere başlamak için de, hazırlığınızı yapmanız için bir iki saat önce uyanmanız gerekir. Dolayısıyla, bunlar gayet işte programımız ortada. Dolayısıyla, bundan başka manalar çıkartmayın.

Sayın Aliyev’le tabii ki görüşmemizde bu konu dile geldi, kendisi zaten açtı ama, yine giderken basın toplantısında ben söylemiştim; biz bir milletiz, ama iki ayrı devletiz. Dolayısıyla, birbirimize olan güvenimiz tamdır. Sayın Aliyev de bu dedikodulardan çok üzüldüğünü tabii ki söyledi bana. Ben de "Senin üzülmene bile gerek yok, biz zaten bunlara inanmayız" dedim. Çünkü ortak çıkarımızdır, yani Türkiye ile Azerbaycan arasındaki enerji projelerini gerçekleştirmek her iki ülkenin de ortak çıkarıdır.

Soru:  Wikileaks’la ilgili belgeler tüm dünyada büyük yankı uyandırdı. Ancak şu ana kadar İsrail’le ilgili bir belgenin yayınlanmamasını, nasıl değerlendiriyorsunuz bu konuyu?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Ben pek komplo teorilerine fazla inanmam. Ama geçen de söyledim, Orta Doğu’daki birçok başkentten, birçok haberler çıkıyor, bakalım merak ediyorum yani, orada çok canlı siyaset var, ora da biliyorsunuz çoğulcu demokrasinin olduğu bir yer. Belki ileride çıkacaktır haberler bakalım, hepsini dökmediler gördüğüm kadarıyla.

Soru: Efendim, Wikileaks belgeleriyle ilgili olarak siz Amerikalı herhangi bir yetkiliyle görüştünüz mü, sizden herhangi bir özür dilendi mi Türkiye’yle ilgili ortaya çıkan bilgilerle ilgili olarak?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Biliyorsunuz Dışişleri Bakanımız Amerikan Dışişleri Bakanıyla görüştü ve açıkça üzüntülerini, özürlerini söylediler. Açık zaten basın toplantısı da yaptı. Yani burada, Amerika Dışişleri Bakanı Kazakistan’da vardı, o bana söyledi zaten, "Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’yla her şeyi konuştuk" dedi ve "Her şeyi söyledim" dedi.

Ben bu vesileyle size şunu söyleyeyim: Yani bu Wikileaks tuzağına da Türkiye’de düşmeyin, yani düşmesin kimse. Tabii ki yazılacak, herkes okuyacak, takip edecek ama, bunlar aman bizim kendi iç düzenimizi, iç politikamızı falan, gereksiz şekilde enerjilerimizi almasın. Çünkü tekrar söylüyorum; buradaki diplomatların merkezlerine yazdıkları kendi değerlendirmeleri, doğru olanlar da var, yanlış olanlar da var, çok yanlış abartmalı, gerçekten çok yakışıksız olanlar var, o da o diplomatların çapını gösterir; o kadar.

Soru: Doğru olanlar hangileri efendim?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Ne bileyim ben onları, hepsini sıralamıyorum ki canım. Yani sizin yazdıklarınızı, tartıştıklarınızı işte görüyorsunuz, onları takip ediyorlar ve onların bazılarını onlar da tutmuşlar yazmışlar, yani olabilir. Sonra Türkiye ile ilgili meseleler çok da değil, yani biraz yabancı ajanslara, yabancı gazetelere, televizyonlara bakarsanız esas konular başka ülkelerle ilgili.

Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, sadece kişisel görüşlerin dışında çok gizli, askeri sırlar da var, örneğin silah satışları konusunda Wikileaks’te; işte Afganistan’a helikopterlerin satılmasından tutun da, bazı ülkelere bazı silahların satıldığına dair. Wikileaks internet sitesinin sahibi, sürekli Amerikan Dışişleri Bakanının istifasını istiyor, ısrarla onu hedef gösteriyor, bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Dediğiniz gibi, tabii her şey gördüğüm kadarıyla sadece diplomatların raporları değil, bazı işte görüşmeler, konuşmalar, onların da yayınlandığını görüyorum. Bunlar Amerika Birleşik Devletleri’nin sorunu doğrusu, kendi arşivine sahip olması gerekir, kendisini kontrol etmesi gerekir.

Soru: Belgeler Türkiye’deki siyaseti de etkiledi. Dün en son İktidar Partisiyle, Muhalefet Partisi arasında bir tartışma yaşandı. Sayın Başbakanın İsviçre’deki hesapları olduğuna ilişkin iddialara Ana Muhalefet Partisinden de, “İspatlamazsa altında kalır” gibi bir yanıt geldi. Ve bu “İspatlamayan istifa etsin”e kadar gitti. Siz, Türkiye’de yarattığı bu depremi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sayın Cumhurbaşkanımız: Biraz önce söyledim işte, biraz önce söyledim; yani "Bu tuzaklara düşmesin kimse" dedim, Türkiye’nin enerjisini boşa harcamayalım.

Yazdır Paylaş Yukarı