İtalya Cumhurbaşkanı Napolitano ile Birlikte Gerçekleştirdikleri Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama

17.11.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Değerli Basın Mensupları,
Cumhurbaşkanı Sayın Napolitano'nun ülkemize gerçekleştirmekte olduğu ziyaret, Türkiye ve İtalya arasında mükemmel düzeyde seyreden ilişkilerin, en anlamlı nişanesidir. Kendilerine tekrar hoş geldiniz diyorum.
İtalya, Türkiye'nin çok değer verdiği, Akdeniz havzasını ve müşterek menfaatleri paylaştığımız, dost ve müttefik bir ülkedir. Gerek ikili ilişkilerimiz, gerek çok taraflı konularda işbirliğimiz, sağlam ve güçlü bir zeminde giderek derinleşmektedir. Türkiye ile İtalya arasındaki ilişkiler, kısaca mükemmel düzeydedir. Siyasi anlamda herhangi bir sorunumuz olmadan, ilişkilerimiz devam etmektedir. Uluslararası kuruluşlarda her iki ülke birbirini güçlü bir şekilde desteklemektedir. Ekonomik alanda ise Türkiye ile İtalya arasında çok büyük bir hareketlilik vardır. Ticaret hacmimiz, 13 milyar Avro'dur. İtalya, Türkiye'nin, Rusya ve Almanya'dan sonra, en büyük ticaret ortağıdır. Türkiye'de de 700'e yakın İtalyan şirketi faaliyet göstermektedir. Birçok büyük projelerde, Türk ve İtalyan firmaları, beraber çalışmaktadırlar.
Gerek baş başa olsun, gerek heyetler arasında yaptığımız görüşmelerde, bu ilişkilerimizi gözden geçirdik ve geldiği seviyeden duyduğumuz memnuniyeti ifade ettik. Ve bunun daha güçlenerek, devam etmesi gerekliliğine karar verdik Sayın Cumhurbaşkanı ile.
Yine enerji konusunda, Türkiye ile İtalya arasında, çok büyük işbirliği söz konusudur. Bu ilişkilerin gelişmesine önem verdiğimizi bir kez daha ekledik. "Türkiye'deki İtalya 2010" yılı çerçevesinde birçok kültürel faaliyetler gerçekleşecektir. Aynı şekilde, 2012 yılında da "İtalya'daki Türkiye" faaliyetlerini, Türkiye gerçekleştirecektir. Bu da halklarımızı, daha çok birbirine yakınlaştıracaktır.
AB ile ilgili konuları da gözden geçirdik. Burada memnuniyetle ifade etmek istiyorum ki başta Sayın Cumhurbaşkanı olmak üzere; İtalyan hükümetlerine müteşekkiriz, Türkiye'ye verdikleri güçlü destekten dolayı. Sayın Cumhurbaşkanı, Avrupa'nın en tecrübeli devlet adamlarından birisidir. Büyük tecrübesi ve birikimi ile bu konuya stratejik bir vizyonla bakmaktadırlar. Günlük politikaların ve günlük olayların ötesinde, güçlü bir vizyonla, Türkiye'nin AB ile bütünleşmesinin Avrupa'ya katkı sağlayacağına inananlardandır. Bunu bugün de tekrarladıkları için kendilerine çok teşekkür ediyorum.
Uluslararası konularda da Türkiye ile İtalya arasında yine benzer bir vizyon vardır. Afganistan'da, Lübnan'da UNIFIL ile. Avrupa'nın birçok yerlerinde, dünyanın başka yerlerinde, Türk ve İtalyan askerleri, beraber insanlığa ve barışa hizmet etmektedirler. Yine bu ziyaret vesilesiyle karşılıklı olarak, birbirimize devlet nişanları takdim ettik. Sayın Cumhurbaşkanı, büyük bir teveccüh gösterdi. İtalyan Cumhuriyeti'nin en yüksek rütbeli nişanını bana tevcih etmişlerdir. Ben de Türkiye'nin Devlet Nişanını kendilerine tevcih ettim. Bu da dostluklarımızın ne kadar güçlü olduğunun en iyi işaretidir. Tekrar kendilerine Türkiye'ye hoş geldiniz diyorum.
Soru: Her iki Cumhurbaşkanına da bir soru sormak istiyorum. gazeteleri için konuşuyorum. Sayın Cumhurbaşkanı Napolitano, çok net bir şekilde ve çok güçlü şekilde, İtalya'nın Türkiye hakkında pozisyonunu ifade ettiler. 2005 yılında, bir önceki Cumhurbaşkanı Ciampi ziyarette bulunmuştu. Avrupa-Türkiye ilişkilerinden, pozisyonlarından bahsediyorum, İtalya-Türkiye değil, Avrupa-Türkiye pozisyonları sanki birazcık daha ayrı gibi. 2005 yılından acaba daha mı uzak? Şimdi hemen Türk gazetelerine bakıyorum, Dışişleri Bakanı, hep daha kızgın, "Daha çok zorluklarla karşılaşıyor Türkiye, bu bağlamda" diyor. Polonya Dışişleri Bakanı da aynı şekilde. Türkiye'nin girişine olumsuz görüş beyan ediyor, "Farklı kültürlerdir bunlar" diyor. Bakalım bir de Amerikan sahnelerine International Herald Tribune ve New York Times neler diyor? Türkiye'ye karşı kapandığınız zaman, Türkiye batıdan ayrılmak zorunda kalıyor. Türkiye'yi doğuya yöneliyor ve büyük bir sorun yaratıyor Batı için, diyor. Siz neler düşünüyorsunuz acaba?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Öncelikle şunu ifade etmek isterim: AB süreci hukuki temelleri olan bir süreçtir. Önce hukuku Avrupa hukuku bağlamaktadır. Sayın Cumhurbaşkanı'nın biraz önce söylediği gibi, 2004 yılında, Aralık ayında, AB Zirvesi karar verirken, bir şaka yapmadı. Veyahut da geçici bir şekilde bugünü atlatalım diye bir şey söylemedi. Çok uzun çalışmalardan, tartışmalardan; stratejik birçok belgenin, tekrar tekrar okunmasından; artılar, eksiler yan yana konup, neticede "Türkiye'nin AB'ye üyeliği, AB'ye çok büyük katkılar sağlayacaktır" kanaatine varıldıktan sonra, oy birliğiyle herkes, Türkiye ile müzakerelere başlama kararı verdi ve herkes imzasını attı. Dolayısıyla, ahde vefa, uluslararası ilişkilerin uluslararası hukukun, temel ilkesidir. Bu herkesi bağlayıcı bir şeydir.
Şu da bir gerçektir: Ekonomik olarak ve nüfus olarak büyük ülkelerin Avrupa Birliği'yle bütünleşmesi hep sancılı olmuştur. Geçmişe baktığımızda, İngiltere için de, İspanya için de aynı şeyleri görürsünüz. Bugün, Türkiye için de biz aynı süreçten geçildiği kanaatindeyiz. Burada önemli olan şey, Türkiye üzerine düşenleri yapacaktır. Yani müzakere sürecini başarı ile tamamlayacaktır. Kendi standartlarını, AB standartlarına taşıyacaktır. AB'nin hiçbir üyesinden bize karşı bir ayrıcalık beklemiyoruz. Bizim, bu müzakere sürecini başarıyla tamamlamamız için, açıkçası gölge etmemelerini istiyoruz. Seyretsin herkes bizi, biz başaramazsak, o zaman haklı olarak tabii ki "Hayır siz başaramadınız." diyecektir. Ama durduk yere de gölge etmenin, durduk yere de problem çıkartmanın hukuki temeli olmadığını burada herkese hatırlatmak istiyorum. Siyaset açısından da baktığımızda, Avrupa, daha 20 sene önce Berlin Duvarı'nı yıktı. Geçen hafta bunu kutladı. Berlin Duvarı'nı yıkan Avrupa, Avrupa'nın farklı coğrafyalarına, yeni Berlin Duvarları mı inşa edecek, yaratacak? Bu açıkçası vizyonsuzluktur. Bunu bugün ilk defa bu kadar açık konuşuyorum, sorduğunuz için. Genellikle biz, bunları çok fazla tartışma konusu yapmayıp, kendi işimize bakıyoruz. Biz kendi işimizi yapacağız, müzakere sürecini başarıyla bitireceğiz. O zaman AB biraraya gelecek, "Türkiye, evet başarıyla müzakereleri tamamladı, beraber olabiliriz." diyecek. O zaman bilmiyorum, bazı ülkeler referandum kararı aldılar. Belki onların halkları Türkiye ile beraber olmayı, istemeyebilirler. Biz de onu saygıyla karşılarız. Bilmiyorum, o zaman Türk halkı ne diyecektir? Ama o günün meselelerini bugün konuşmanın, çok yanlış olduğu kanaatindeyiz. Bu, "O zaman attığımız imzaları, yeteri kadar şereflendirmemek" şeklinde neticelenir ki, bu büyük bir güven bunalımı doğurur. Bu Avrupa'ya yakışmaz, AB'ye yakışmaz. Dünyanın en önemli aktörlerinden birisidir bugün, ileride daha da önemli olması gerekir. Böyle davranışlar, güvensizlik yaratmak, AB'ye yakışmaz. "Türkiye'nin yolu" dediniz, Türkiye'nin yolu gayet açıktır. Türkiye, demokrasiyi, insan haklarına saygıyı, serbest piyasa ekonomisi değerlerini, çoğulculuğu, bütün bunları kendi ülkesinde yerleştiren ve bu standartları devamlı yükselten bir ülkedir. Önemli olan, bütün bu standartlardır, bu değerlerdir. Yani demokrasi, hakkıyla, en gelişmiş ülkelerdeki demokrasi Türkiye'de geçerli olunca, insan haklarına saygı, en üst seviyede Türkiye'de geçerli olunca, serbest piyasa ekonomisi, bütün kurallarıyla, en iyi şekilde Türkiye'de işler hale gelince ve çalışmalar da eğer Türkiye'de bu yöndeyse, o zaman Türkiye'nin yönüyle ilgili tartışmaların, biraz bilgisizlikten kaynaklandığı kanaatindeyim. Türkiye'nin istikameti gayet açıktır. Bu söylediğim değerler doğrultusundadır ve her geçen yıl, Türkiye bu değerlerini daha da pekiştirmektedir.
Cumhurbaşkanı Napolitano: Ben de bu sabah, galiba Dışişleri Bakanı değildi Polonya'nın ama, sanki Avrupa Parlamentosundaki Polonyalı başkandı, diye hatırlıyorum. Henüz kendisi Sayın Başkan Busek, kendisini tanırım ve çok takdir ederim, fakat eğer bu şekilde gerçekten de Türkiye'nin kültürünün Avrupa kültüründen uzak olduğunu, uygarlığın uzak olduğunu söylediyse, 2002-2003 konusunda bir şey soracağım. Brüksel'de Avrupa için bir anayasa oluşturmak için bir konvansiyon toplandı. Ada ülkelerinin temsilcileri de hazır bulundu, Türkiye de aynı şekilde. O arada, Türkiye daha henüz müzakerelere açılmamış, aday üye olmasına rağmen orada hazır bulundu. Peki, Polonya temsilcileri o zaman neden "Bu şahıs, burada ne yapıyor, Türkiye temsilcisi ne yapıyor ki? Türkiye'nin Avrupa ile bir alakası yok." deseydi, o zaman deseydi. Yani şimdi böyle geç gelen fikirler, diyeceğim buna. Tabii ki fikirlerin geç gelmesi yasak değildir ama, anlaşmalar anlaşmalardır, ahitler ahitlerdir. Benim de Sayın Gül ile hemfikir olduğum nokta zaten bu, yüzde yüz hemfikirim. Devam edecek müzakere, Sayın Gül'ün de söylediği gibi, Sayın Cumhurbaşkanı Gül'ün de söylediği gibi. Türkiye hukuki sistemini, ekonomik sistemini, insan haklarına saygıyı, demokrasiyi, diğer temel konuları, gözardı edilmemesi gereken başka küçük konuları da fasıl fasıl uygulamakta. Daha iyiye getirmekte, gereğini yapmakta. Yapmakta, yaptı ve yapmakta. Bunların hepsi yapılıp bittiği zaman da zaten Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üye olması gerekiyor. Şu anda yapılacak bir tartışma yok zaten, yeni başladı, müzakereler bitecek. Şimdi engelleyici davranışlarda bulunmanın hiçbir anlamı yok diye düşünüyorum. Teşekkür ederim.
Soru: Önce konuk Cumhurbaşkanına sormak istiyorum. Siz ahde vefa ilkesini vurguladınız. Her iki Cumhurbaşkanı da vurguladı. Ve yine hukukun temellerinden biriydi, 2004 yılında, AB'nin değerlendirdiği bir Kıbrıs sorunu vardı. Bugün Kıbrıs sorunu hâlâ devam ediyor, AB bu konuda bir adım atmadı. Kıbrıs konusunda, ahde vefayı tutmayanın kim olduğunu düşünüyorsunuz ve Aralık zirvesinde bu konuda ne bekliyorsunuz?
Bir de Sayın Cumhurbaşkanımız, size sorum var. Türkiye'nin gündemi malumunuz ve üçüncü bir ihbar mektubu ortaya çıktı. Bu ihbar mektubunda size ve Başbakana da yollandığı iddia ediliyor. Size böyle bir mektup geldi mi, geldiyse bununla ilgili bir işlem yaptınız mı?
Cumhurbaşkanı Napolitano: Kıbrıs meselesi, çözülmesi, bugün çözülmesi gereken meselelerden bir tanesidir. Kıbrıs meselesi dediğim de çok uzun sürelerdir yaşanan bir mesele fakat, bugün artık çözülmesi gerekiyor. Bu da Türkiye'nin AB'ye giriş müzakereleri bağlamında çözülmelidir. Evet, biliyoruz tabii ki öncesinde mesela Annan Planı vardı. Kıbrıs Türkleri onayladılar, Kıbrıs Rumlarına ilettiler. Ama şimdi, geriye dönük bir polemik yapmanın bir anlamı var mıdır bilmiyorum açıkçası. Şu anda meselemiz var, bu meselenin çözülmesi önemli olan. Sayın Cumhurbaşkanı Gül ile hemfikir olduğumuzu da zaten ifade ettik. Adanın iki bölümünün liderlerinin şu anda müzakereleri var. Bunlar sonuca ulaştırılmalı, teşekkürler.
Sayın Cumhurbaşkanımız: Bana bahsettiğiniz mektup veya CD gelmedi, gelirse haber verirler.
Soru: Her iki Sayın Cumhurbaşkanına da hitap ederek sormak istiyorum. Türkiye'nin uyumundan söz ediliyordu, hukuki açıdan da konuşuldu. Şu anda Türkiye'de önemli bir anın eşiğindeyiz, arifesindeyiz diyebiliriz. Anayasa reformunun onaylanması ve başkanlık sistemine geçilmesi üzerinde konuşuluyor. Sayın Cumhurbaşkanı Gül'e sormak istediğim şey şu: Acaba neden böyle bir seçime yöneldiniz? Bunun, böyle bir dönüşümün avantajları olur mu, neler olur? Sayın İtalyan Cumhurbaşkanına da "Acaba böyle bir anayasal, önemli bir anayasal reformun İtalya için de faydası olur mu?" diye sormak istiyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız: Türkiye uzun süredir reform süreci içerisinden geçiyor. Ve birçok reform paketlerini gerçekleştirmiş bir ülke. Aslında bununla da kendi standartlarını her alanda yükseltiyor. Aslında yeni bir anayasanın yapılması ve bugünkü Türkiye'ye daha uygun bir anayasanın yapılmasıyla ilgili tartışmalar var. Ama bu anayasanın özünde bir başkanlık sistemine geçelim, şeklinde bir tartışma, şu anda Türkiye'nin gündeminde yok. Ama Türkiye'nin gündeminde zaman zaman daha çok yer eden şey, "Yeni bir anayasa yapılsın, bu anayasa, bugünün ihtiyaçlarına daha çok cevap veren bir anayasa olsun" şeklinde. Çünkü zaman zaman anayasa maddelerini Türkiye değiştire değiştire, anayasanın o tam bütünlüğü de, -ilk hazırlandığı 1980 yılındaki- o da biraz bozulmuş şekilde. Bu tip talepler var.
Cumhurbaşkanı Napolitano: İtalyan Cumhuriyeti anayasasına göre, parlamenter demokrasi temelidir bu sistem, kuvvetlendirilebilir, değiştirilebilir. Mekanizmalarıyla ya da bazı mekanizmalarıyla dönüştürülebilir. Bu tabii meşru, normal bir davranış olur. 138. maddemizde anayasamız da bunu ifade eder, maddesiyle bunu ifade eder. Ben de bazı anayasal değişikliklerin yanında oldum. Bu tür bir yaklaşımla bakılacak olursa ben de parlamenter demokrasinin daha iyi hale getirebileceği fikrindeyim ama, ben bu parlamenter cumhuriyetin Cumhurbaşkanıyım. Ve kuşkusuz başka bir cumhuriyetin propagandasını yapamam.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanım, iç politikaya ilişkin olacak sorum. Yüksek yargıdaki dinleme iddialarıyla ilgili olarak, dün iki önemli görüşme gerçekleştirdiniz. Hem bu görüşmeler ışığında hem de yaşananlar ışığında, değerlendirmeniz olacak mı? Bu görüşmenin ardından, iktidardan, usulsüz dinlemelere ilişkin bir değişiklik yapılacağına ilişkin açıklamalar geldi. Sayın Adalet Bakanı ile görüşmenizde bu konu gündeme geldi mi?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Dün hem Yargıtay Başkanını hem Adalet Bakanını dinledim. Adalet konusu en hassas konudur, adalete inancın hiçbir zaman zedelenmemesi gerekir. Bunun çok korunması gerekir. Tabii ki "Hukuk devletinde dinlemeler nasıl olur, nasıl yapılır?" bunlar çok açık şekilde hep tespit edilmiştir. Yeri geldiğinde, kanunların emrettiği şekilde dinleme yapılıyorsa buna tabii çok özen gösterilerek yapılması gerekir. Kanunsuz dinleme zaten kabul edilebilecek bir şey değildir. Gördüğüm kadarıyla, bu konuyla ilgili çok tartışma olduğuna göre, her şey tekrar bir gözden geçiriliyor.
Yazdır Paylaş Yukarı