Slovenya Cumhurbaşkanı ile Ortak Basın Toplantısında Yaptıkları Açıklama

20.05.2009
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült
Değerli Basın Mensupları,
Slovenya Cumhurbaşkanı Sayın Danilo Türk'ü ve beraberindeki seçkin heyet üyelerini Türkiye'de misafir etmekten büyük bir memnuniyet duyuyorum. Tabii ayrıca soyadı Türk olan bir Cumhurbaşkanını Türkiye'de misafir etmek, bizim için ayrıca bir mutluluk kaynağı. Dolayısıyla kendilerine ve heyetine bir kez daha hoşgeldiniz diyorum.
Sayın Türk'ün bu ziyaretiyle yaklaşık 15 yıllık bir sürenin ardından Slovenya'dan ülkemize Cumhurbaşkanlığı nezdinde ilk defa ziyaret gerçekleşmektedir. Bu da ayrıca bu ziyaretin önemini artırmaktadır.
Kendisinin ülkemize gerçekleştirmekte olduğu bu seyahate önem verdiğini biliyorum. Ben de aynı şekilde Sayın Türk'ün bu ziyaretine çok önem vermekteyim.
Slovenya'yla karşılıklı saygı ve güvene dayalı bir işbirliğimiz vardır. Bu işbirliğinin daha da gelişmesine çok önem veriyoruz. Ülkelerimiz arasında fevkalade bir işbirliği vardır. Bundan büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Yaptığımız görüşmelerde, hem baş başa, hem heyetler arasında yaptığımız görüşmelerde ikili ilişkilerimizi gözden geçirdik. Bugünkü durumdan, hem siyasi, hem ekonomik ilişkilerden büyük bir memnuniyet duyuyoruz. Daha da ileri götürülmesi için, bu ziyareti bir fırsat olarak değerlendiriyoruz.
Sayın Cumhurbaşkanı, Slovenya'nın seçkin işadamlarıyla beraber gelmiştir. Bundan da büyük bir memnuniyet duydum. Ayrıca yarın İstanbul'da, Türk ve Sloven işadamlarıyla bir iş konferansı yapacaktır. Bunun da ekonomik ilişkilerimizin daha da gelişmesine faydalı olacağına inanıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanı Türk daha önce Birleşmiş Milletler Genel Sekreter Yardımcılığı görevinde bulunmuştur. Birçok uluslararası olaylara hep vâkıf olan çok seçkin bir kişiliğe sahip bir kişidir. O bakımdan kendisiyle ikili ilişkilerimizin dışında Avrupa bölge konularını da ele aldık. Gayet faydalı oldu. Bu vesileyle Sayın Cumhurbaşkanı'na bir kez daha teşekkür ediyorum, Türkiye'nin Avrupa Birliği müzakerelerinde verdikleri destek için. Bu desteğin aynı şekilde, güçlü bir şekilde devam edeceğinden bir kuşkumuz yoktur. Şüphesiz ki, Slovenya'nın bütün siyasi partileri, hükümetleri hep bu desteği vermişlerdir. Bundan dolayı bir kez daha teşekkürlerimi burada paylaşmak istiyorum. Slovenya şu anda Avrupa Konseyi'nde Bakanlar Komitesi'nin de başkanıdır. O bakımdan birçok konularda ayrı sorumlulukları vardır. Avrupa Birliği dönem başkanlığını çok başarılı bir şekilde yaptıkları gibi, bunu da en iyi şekilde yapacaklarına eminim ve bu süre içerisinde şüphesiz ki daha çok işbirliğimiz olacaktır. Dolayısıyla bu ziyaret ön bir ziyaret olmuştur. Sayın Cumhurbaşkanı'na, değerli heyetine bir kez daha Türkiye'ye hoşgeldiniz diyorum.
Soru: Efendim önce konuk Cumhurbaşkanına sormak istiyorum. Türkiye'desiniz ve soyadınız Türk. Bağlarınız var mı Türkiye'yle ilgili, geçmişinize dair bir araştırma yaptınız mı? İkincisi de, Sayın Cumhurbaşkanım, size yöneltmek istiyorum. Hakkınızda Sincan 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nin verdiği bir karar vardı. Bu, hukukçular arasında da tartışma yarattı. Ve bunun ardından dünkü bazı gazetelerde zamanlamayla ilgili soru işaretleri gündeme getirildi. Siz mahkemenin kararının zamanlamasının ilginç olduğunu düşünüyor musunuz? Bu konuyu yargıyla görüşecek misiniz?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Şimdi bu söylediğiniz konu ile, zamanlamayla ilgili bir şey söyleyemem doğrusu. Yani zamanlamayla ilgili herhangi bir şey söylersem polemik söz konusu olur. Dolayısıyla hiçbir şey söylemek istemem o konuda. Yalnız şunu hatırlatmak isterim; 10 yıl önce, o zamanki Refah Partisi'nin 10'un üzerinde bildiğim kadarıyla genel başkan yardımcısı vardı. Ben de dış politikadan sorumlu genel başkan yardımcısıydım. Ve mali konularla, para işleriyle hiçbir yetkisi ve sorumluluğu olmayan bir kişiydim. Ama bu konu daha sonra mahkemelere taşındı. Mahkemeler neticede partinin genel sekreteri dahil olmak üzere bütün genel başkan yardımcılarını ve hatta mali işlerden sorumlu genel muhasibini bile bu işlerden sorumsuz buldular. Yani beraat ettiler.
Ben, o zaman protokol listesine bile en sonda gelen kişiydim ve hiçbir şekilde para ile ilgisiz bir kişiyim. Ama milletvekili olduğum için biliyorsunuz, herhangi bir şekilde benimle ilgili yargılanma söz konusu olmadı. Hatırlarsanız ben bakanken, başbakan yardımcısıyken, dışişleri bakanıyken bile bu konu Meclis komisyonlarına geldiğinde bizzat gidip bu konuyla ilgili "Dokunulmazlığımı kaldırabilirsiniz, kaldırın." teklifinde bulunmuş bir kişiyim. Ama o günkü şartlarda dokunulmazlığa farklı bakıldığı için bu gerçekleşmedi. Yalnız buna ilaveten şunu da hatırlatmak isterim ki; dokunulmazlık, milletvekilliği dokunulmazlığı hukuk davalarında geçerli değildir. Dolayısıyla o zaman, hukuk davası diğer genel başkan yardımcılarıyla birlikte benim için de açıldı. Hatta malvarlığıma tedbir getirildi. Dolayısıyla bu dava yapıldı ve neticede bu davada hiçbir sorumluluğumuz olmadığı için bu dava reddedildi. Şimdi önce bunları size bir hatırlatmak istiyorum; kamuoyuna da. Sonra tekrar bu konunun bu şekilde gündeme getirilmesiyle ilgili de şunu söylemek isterim. Cumhurbaşkanlığı makamı, Türkiye'nin en yüce makamıdır. Ve Cumhurbaşkanı, Türkiye'nin birliğini, beraberliğini ve bütün Türk milletini temsil eder. Benim açıkçası tek kaygım; "Cumhurbaşkanlığı makamının dokunulmazlığı var mı, yok mu?", tartışmalarıyla bu makamın zedelenmemesidir. Çünkü bunların yansımalarını, Türkiye içinde görmezsiniz, Türkiye dışına çok daha farklı şekilde yansır. Türkiye'nin itibarıyla ilgili konulardır.
Ama şunu da söylemek isterim ki; hukuki prosedür neticelendiğinde, eğer şayet bazılarının iddia ettiği gibi bir durum ortaya çıkarsa, bu konuda yargılanmaktan şahsım adına benim hiçbir şüphem, tereddütüm yoktur. Bunu da size açıkça ifade etmek isterim. Bu konuyla ilgili herhangi bir endişe duymadığımı da açıkça söylerim. Eğer bu hukuki prosedür neticelenir ve bunun neticesinde bazılarının iddia ettiği gibi bir netice de ortaya çıkarsa, o zaman tekrar söylüyorum, şahsım adıma herhangi bir kaygım, herhangi bir endişem söz konusu değildir. Bunu açıkça bütün kamuoyuyla paylaşmak isterim. Ve bu konuyu da burada açıkçası kesmek isterim.
Soru: Sayın Cumhurbaşkanı, AB'ye katılım süreci ve müzakerelerle ilgili bir soru sormak istiyorum. Dün Brüksel'de daha fazla sayıda Avrupa lideri, Almanya'ya ve Fransa'ya bu konudaki taahhütlerini yerine getirmeleri gerektiğini hatırlattı ve 2005 yılında, AB'nin bütün üyelerinin, müzakereye başlaması süreciyle ilgili kararın altına imza attıklarını hatırlattılar. Bu konudaki yorumlarınızı alabilir miyiz?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Türkiye 2005 yılında, tam üyelik müzakerelerine başlamıştır ve oy birliğiyle bu karar alınmıştır. Dolayısıyla bugün yükselen bazı sesler, bazı devlet adamlarından çıkan sesler AB'nin hukukuna, AB'nin bütün bu müktesebatına aykırı şeylerdir. Şimdiye kadar alınan kararları, şimdiye kadar atılan imzaları adeta tanımamak, bunlar, bilinçli bir şekilde değil de bunlar bir aldatma için atılmış imzalar gibi bunları karşılamaktır, ki bu Avrupa değerlerine yakışmaz, bu tip davranışlar. Atılan imzalara sadakat söz konusudur. AB hukukuna, müktesebatına yine saygı söz konusu olması gerekir. Ayrıca bir de şöyle sorumluluğu var tabii bütün devlet adamlarının. Neticede kamuoylarını olumsuz yönde etkilememek gibi, bir sorumluluğu da vardır. Türkiye kendi üstüne düşenleri yapmakta kararlıdır. Müzakere süreci içerisinde Türkiye, iş yapacaktır. Türkiye reformlarına devam edecektir, AB de takip edecektir. Sonunda AB'nin komisyonu; "Türkiye müzakereleri başarıyla bitirdi, Türkiye tam üyeliğe hazır." dediğinde esas soru o zaman sorulacaktır. Ki bazı ülkeler referanduma gitme kararı almıştır. O zaman halkları karar verecektir. Doğrusu o zaman alınacak kararları saygıyla karşılarız. Ama bugün müzakere süreci içerisinde, Türkiye, kendisinin transformasyonu niteliğindeki bu reformları yaparken, zorluk çıkartmak, istikameti şaşırtmak, şüpheler ortaya atmak, bunu Avrupa değerleriyle de yakıştıramıyorum. O açıdan bu konu tabi ki bizleri üzmektedir. Ama memnuniyet verici olan bir şey şudur: Bu tip sesler yükseldiğinde Avrupa'nın içerisinde çok daha güçlü karşı sesler çıkmaktadır. Ve bu tip söylemleri yapanlara, benim demin söylediklerimi hatırlatmaktadırlar; "Bu yaptığınız doğru değil." diye. Türkiye bu süreçte kararlıdır. Demin söylediğim gibi, üstüne düşenleri bitirecektir ve bitirdikten sonra da esas karar o zaman alınacaktır.
Soru:. Sizce AB'ye katılım sürecinde gelecekte Slovenya'nın rolü ne olacaktır? Almanya'nın ve Fransa'nın bu kadar güçlü bir itirazına rağmen, Slovenya'nın rolü ne olacaktır?
Sayın Cumhurbaşkanımız: Müzakere sürecinin aslında doğasına çok aykırı değil, bu tip şeyler ama bunların ölçüsü çok önemli. İngiltere'nin, İspanya'nın, bunlar gibi büyük, ekonomisi büyük nüfusu olan ülkelerin müzakere sürecinde de bu tip zorluklar hep olmuştur. Tekrar söylemek istiyorum, önemli olan şey, atılan imzalara sadakat göstermektir. Önemli olan Avrupa değerlerinin en başında bu gelmektedir. Üye olan, üye olmak için uğraşan ülkeye de süratli bir şekilde üstüne düşenleri yapmak gerekmektedir. Bunlar her zaman değişir. Değişik konjönktürler, siyasi konjönktürler vardır. Zaman zaman ülkelerin kendi seçimleri vardır. Zaman zaman Avrupa parlamentosu için yapılan seçimler vardır. Ve maalesef bunlar zaman zaman iç politik konulara da alet edilmektedir. Biz Türkiye olarak bunları böyle görüyoruz. Bunlara takılmıyoruz, biz kendi yolumuza bakıyoruz. Kendi üstümüze düşenleri yapmakla meşgulüz. Ama bu tür söylemleri duymaktan da tabi ki Avrupa adına üzülüyoruz.
Yazdır Paylaş Yukarı