11. Cumhurbaşkanı Sayın Abdullah Gül’ün 22. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ndeki “Popülizm” Konulu Konuşması

08.02.2019
Yazdır Paylaş Yazıları Büyült Yazıları Küçült

Bizleri 22. kez üst üste bir araya getiren Marmara Vakfına, Akkan Bey’e çok teşekkür ediyorum. 22 yıl üst üste bu toplantıları yapabilmek ve çok değerli misafirleri İstanbul’a toplayabilmek gerçekten olağanüstü bir başarı. Dolayısıyla bir kez daha herkese hoşgeldiniz diyorum. Tabi her sene olduğu gibi bu sene de çok dikkatli bir şekilde bizlere tartışma konusunu tespit ettiniz. Bu seneki konu çok güncel gerçekten. Bütün dünyada çok konuşulan ve herkesi çok kaygılandıran güncel olduğu kadarda kaygı verici bir konu: Popülizm. Hepimiz görüyoruz ki bu konuyla ilgili son yıllarda çok değerli kitaplar, yazılar, makaleler çıkıyor. Dünyanın önemli düşünürleri, fikir adamları, siyasetçileri çok şeyler şöylüyor ve gidişattan dolayı hep ikazlarda da bulunuyorlar. Dolayısıyla böyle bir konu hakkında değerli arkadaşlarım hep fikirlerini beyan ettiler. Farklı farklı veçheleriyle popülizmi değerlendirdiler. Bende şöyle katkıda bulunmak istiyorum:


Popülizm gelişirken sadece liberal demokrasiyi geriletmiyor. Demokrasinin temel ilkelerini, niteliklerini çok zayıflatıyor. Bu çok tehlikeli bir şey. O bakımdan kaygı verici. Ve hepimiz biliyoruz ki uzun süren Soğuk Savaş dönemi bittikten sonra 1989'da Berlin Duvarı yıkıldıktan sonra 1991'de Sovyetler dağıldıktan sonra demokrasi, özgürlükler çok geniş bir alana yayılmaya başladı. Temel hak ve özgürlüklerden insanlar daha çok yararlanmaya başladı. Hukukun üstünlüğü ilkesi çerçevesinde devletler yeniden yapılandırılmaya başlandı. Anayasaları yeniden yazıldı. Anayasalar yazılırken demokratik hukuk devleti nasıl olunur, bu konuda çok önemli adımlar atıldı. Bunlara hepimiz şahit olduk.  Maalesef çok üzücü olan şey şu ki 21. yüzyılın içinde bulunduğumuz bu ikinci 10 yılında işler biraz geri gitmeye başladı ve popülist hareketlerin dünyanın bir çok yerinde yükseldiğinin görüldük ve  yükselirken demin söylediğim gibi demokrasiyi geriletti. Halbuki bir çok gelişmekte olan ülke, demokratik standartlarını, hukuk standartlarını dahada yükseltmek için mücadele verirken, köklü reformlar hedeflerken, birden bire gerilemeye başladı. Bu gerçekten çok kaygı verici.

Önemli raporlara baktığımızda demokrasinin bütün dünyada nasıl gerilediğini görüyoruz. Hepimiz şuna şahit oluyoruz ki popülizmin ilk rüzgarları önce Latin Amerika'da çok esti, sonra orda biraz durdu. Bu on yıl içinde özellikle Avrupa'da ve daha sonra bugünkü Amerikan yönetiminin ve başkanının seçim kampanyasıyla başlayan dili, söylemleri ve şimdiki ülkeyi yönetiş tarzıyla, bütün dünyada esmeye başladı. Bu çok kaygı verici özelikle dünyanın önemli ülkelerinin, dünya politikasında ağırlığı olan ülkelerin bu tip politikaları tercih etmeye başlamalarının neticeleri muhakkak ki olacaktır. O bakımdan siz bu başlığı koyduğunuzda popülizm, milliyetçilik, aşırı ırkçılık diyoloğu önleyecek mi, barışı ne yapacak diye sormanızda çok haklısınız. Gerçekten çok kaygı duyulacak bir durum var.

Tarihin en kötü popülizmi 2. Dünya Savaşı'ndan önce yaşandı. O zaman popülizm, faşizm şeklinde de ortaya çıktı ve önce kendi ülkelerinde daha sonra bütün kıtada çok büyük acılar çektirdikten sonra maliyetini insanlar ödediler. Ama bugün gördüğümüz popülizm, otoriter bir yönetim şekilde ortaya çıkıyor. Herhalde bugünkü dünyada faşizm olacak hali yok veya komünizmin eskiden olduğu gibi o acımasız diktatörlüklerinin yaşanacağı artık herhalde mümkün değil. Ama başka bir şekilde, otoriter yönetimler şeklinde ortaya çıkmaya başladı. Hepsinin ortak özelliği de şu; büyük hayal kırıklığı çeken toplumları, “halkları”, öfkelerini onların hissiyatlarını bilinçli bir şekilde dikkate alarak, onların zafiyetlerini istismar etmeye başladı. Aslında popülizm bu. Arkadaşlarım farklı farklı şekilde tabiki tariflerde hep yaptılar.

Popülizmin ortaya çıkışı, büyük adaletsizlikler, bunlar ekonomik veya siyasi bir çok farklı düşünceler, hayal kırıklıkları insanların yaşadıkları ama bunları bilinçli bir şekilde istismar etmek için yaklaşmak çok acı ve gerçekten hiç iyi olmayan bir popülist tarz. Bunun çok geliştiğini görüyoruz. Bu tip popülist tarzlar muhalefetteyken sözde kalır, söylem, retorik, hamaset seviyesinde kalır. Tabi çok yıkıcı olur. Çünkü bir taraftan kitlelerin hissiyatını ateşlediği için kitleleri bir şekilde eğitmiş oluyor. Ama popülist siyasi akımlar iktidarda olursa veya iktidardakiler popülizm yaparlarsa bu çok daha tehlikeli olur. Çünkü söylemle, retorikle uygulama birleştiği andan itibaren bunun neticeleri gerçektende çok büyük sıkıntılar getirir. Toplumlara, ülkelere çok büyük zararlar ortaya çıkartır.

Tabi popülizm kısa vadede netice getirebiliyor, insanlar kazanabiliyor. Popülist liderler popülizmi kendisine yöntem kılan siyasi akımlar ama uzun vadede herkesle birlikte kaybediyorlar. Popülizmin sürdürülebilirliği söz konusu değil. Önemli olan sağlıklı, sürdürülebilir siyasetlerle, toplumun sorumluluğunu alanların halka sürekli mutluluk, refah getirebilmeleri. Belli bir dönem değil, bunu sürekli olarak yapabilmeleri ve sürdürülebilir bir ekonomik büyümeyi sağlayabilmeleri. Popülist olanlar halka sadece balık verirler ama balık nasıl tutulur hiç bir zaman öğretmezler. Onun için bir gün balık bittiğinde de sıkıntılar, felaketler ortaya çıkar.

Onun için alınacak tabiki çok büyük dersler var. Bugün gördüğümüz en büyük sıkıntı şu: Popülist akımların, bu Amerika Birleşik Devletleri’nde de bugün Avrupa’da da hatta Avrupa Birliği’nin Kopenhang siyasi kriterlerini yeteri kadar yerine getirdiğini farz ettiğimiz ülkelerde bile görüyoruz. Bu akım şimdi neler yapıyor; bu akım öncelikle demokrasinin temel niteliklerini hedef alıyor, onu çürütüyor. Kuvvetler ayrılığını, adaletin bağımsız ve tarafsız şekilde dağıtılmasını, kamudaki şeffaflığı, hesap verebilirliği, serbest, hür, özgür basını bütün bunları hedef alıyorlar. Bütün bunlar popülizmin ilerlediği ülkelerde geriliyor. Bunu her kıtada görüyoruz. Bunlar temel hak ve özgürlükleri kısıtladığı için, çoğulculuğu hedef aldığı için popülizmin en büyük tahribatlarından birisi bu. Çünkü bunu yaparken yabancı düşmanlığı, azınlıklara karşı düşmanlığı, göçmenlere karşı düşmanlığı, bazı ülkelerde İslamofobia, bazı ülkelerde antisemitizm bütün bunları kullanarak sözüm ona çoğunluğun hissiyatına hitap ediyor. Ama bu çok tehlikeli bir ateşi körüklüyorlar.

Bütün bunlar tabiki diyalog mu getirir, ülke içinde veya bir bölgede veya dünyada, barışa mı götürür bütün bunlar tabiki hepinizi kaygılandırması lazım. Ekonomik olarak popülizm ise büyük bir felaket. Bunun en güzel örneğini bugün çok tartışılan Venezuela'da görüyoruz. Dünyanın en büyük petrol, gaz, altın rezervlerine sahip olan bir ülke, bugün halkı ne kadar acı çekiyor, bütün ülkelerin adeta oyuncağı haline gelmiş, herkes bir şey söylüyor, bölünmüşlük içerisinde. Halbuki böyle bir ülke dünyanın en müreffeh ülkelerinden birisi olabilirdi. “Good governance” dediğimiz sistemin bütün güzel unsurlarını hukuku, kuvvetlerin ayrılığı, şeffaflık, hesap verebilirlilik bütün bunlar uygulanmış olsaydı böyle bir kaynağı olan ülke en zengin en mutlu ülke olabilirdi. Onun için denenmiş olanları hiçbir zaman denememek lazım. Bunlardan hep ders almak lazım.

Dış politikada popülizmse çok daha ayrı bir şey tabiki. Ülkelerin milli çıkarlarının telafisi mümkün değildir. Onun için popülizm diplomasinin geleneklerini diplomasinin dilini hep küçük görür ve onları hep ihmal eder. Ama hamasi sözler retorik dil politikada o kadar tehlikeli ki sonunda onun esiri haline gelirsiniz ve istemeye istemeye yanlışlara sürüklenirsiniz. Bugün bunu yine görüyoruz. Hele hele bunu büyük ülkeler ve dünyanın büyük güçleri yapmaya kalkarsa o dünya barış değil tamamen istikrarsızlık, felaket ve güvensizlik getirir.

Aslında Afganistan’ın işgalinden, ordaki savaştan, Irak'ın işgalinden Suriye savaşının başlamasına kadarki bu süreçte popülist eğilimlerin katkısını açıkça görürüz.

Bugün ABD’de başkanın seçim kampanyasında yaptığı şeyler geçici zannediliyordu ama bugün koskoca bir devlet dünya siyasetinin ekonomisinin merkezi olan en büyük askeri güçte, en hassas konular twitter üzerinden yapılabiliniyorsa bu akıl almaz bir durum. Bunun öngörülemez neticeleri her zaman çıkabilir ama şu andan itibaren ortaya çıkan şey, bütün müttefikler, demokratik ülkeler ve hür dünya içerisinde çok büyük bir güven bunalımını zaten yaratmış vaziyette. Amerika Birleşik Devletleri kendi değerlerini çürütürken, bir taraftan kendisini kutuplaşırken bir taraftan da Avrupa'yı, kendi müttefiklerini, hür dünyayı, demokrasileri zayıflatıyor. Dünya güvenlik mimarilerinin temellerini tamamen sarsıyor. Şimdi bunlar eğer hesaplı çıkış stratejileri bilinerek kurumsal olarak yapılırsa bir politika dersiniz. Ama tamamen kurumları dışlayıp, sadece bir iki kişinin davranışları bunları yaparsa, çok net söylüyorum, dünyayı da kendini de nereye götürecek hiç bilinmez.

Bunun bir örneği, yine önemli büyük ülkelerin popülizmi politika haline getirmeleri, popülizmin o ülkelerde etkili olmasının neticelerini görme açısından İngiltere'nin Avrupa Birliği’nden çıkışı: Brexit. Referandum kararının alınışını da referandum sürecini de şöyle bir hatırlarsanız, burada ne kadar popülist kişilerin ve hareketlerin neye mal olduğunu, koskoca devleti nasıl bugün acınacak hale getirdiğini hep beraber görürüz. Dolayısıyla popülizm hele hele bilinçli bir şekilde sadece güç kazanayım diye yapılan popülizm her zaman çok büyük felaketler getirmektedir.

Şöyle bağlamak isterim..

Şimdi siyasi tarih milletlerin yükselişleri ve gerilemeleriyle çok dolu. Milletler nasıl yükselmiş, nasıl gerilemişler.  Bunun çok örnekleri, hikayaleri var. Bugünkü dünyada bütün kaynaklara herkes açık. Bugünkü dünyada geçmişin hatalarını tekrar yapmamak lazım. Bunu yapan devlet yöneticileri, liderler, siyasi akımlar ve partilerin, sorumluluklarını aldıkları toplumlara çok büyük acılar çektirirler ve ülkelerine çok büyük zararlar verirler.

İçeride yapılan popülizm toplumları kutuplaştırır. Çoğulculuğu, beraber yaşama duygularını çok zedeler. Farklı düşüncelerde, kimliklerde, farklı etnik veya inançlarda olan insanların hep beraber yaşamasını zorlaştırır. Bugün hiçbir ülke artık şehir devleti değil. Dünyada çok az şehir devletleri var. Bütün ülkelerde çoğulcu yapılar var. Avrupa’nın hangi ülkesine bakarsanız bakın, sadece Amerika’da değil Ortadoğu’da, Avrasya’da hangisine bakarsanız bakın hep çoğulcuyuz. Önemli olan bu çoğulculuğu, farklılıkları beraber yaşatabilmek. Farklılıkları beraber yaşatabilmek hiçbir zaman popülizmle mümkün olmaz, tam tersine popülizm ayrıştırır. İnsanların onurunu çok zedeler. O bakımdan kendi ülkelerine çok büyük zarar verirler. Dış politikada ise yine tarih bize gösterdi ki çok böyle ulusalcı, ırkçı siyasi liderler, partiler kendilerini ülkelerine konsolide ettikten sonra bölgede çıkar çatışmasına girer ve bölgede herzaman kavgalar savaşlar çıkar. Bunun çok örnekleri var.  Şimdi bu insanlığa ve ülkelere ne getirir. Hiçbir şey getirmez. Tekrar acılar getirir. Bu kadar tecrübelerden sonra insanların tekrar aynı şeyleri yaşamaları, yaşatılmaları, insanlara çok yazık olur. Onun için şunu biliyor ki, bütün kusurları noksanlarına rağmen yine demokrasiyi mükemmelleştirmek lazım. Gelirlerdeki adaletsizlikler veya başka ihmaller, bütün bunlar insanları hayal kırıklığına uğratıyor. Bunu gidermek lazım. Bunu gidermenin yolu hiçbir zaman popülizm değil, aksine demokrasiyi, demokratik değerleri, insan hakları, hukukun üstünlüğü, bu temel evrensel kriterleri her ülkede güçlendirmekten geçer.

Yazdır Paylaş Yukarı